30 Ocak 2013 Çarşamba

rulers, ruling all things


thinking the world was mine to be lost in
i ran with freedom and sank in between
for i have the path of wonder
there before me

27 Ocak 2013 Pazar

küçük ama büyük şanslar

-Abla?
-Efendim?!
-Rüyada kavga etmek ve dayak yemek ne demek?
-Bilmem, sanırım gerçekten bir kavga olacağının ya da aslında söylemek isteyip de söyleyemediklerinin seni rahatsız etmesinin bilinçaltı yorumu olabilir
-Ama kavga eden ben değildim, sendin ve de dövüyordu karşındaki seni
-Hmm, saat kaç, sonra konuşsak?
-Tamam kapattım

Sabahın 7'sinde hayal meyal hatırladığım şu telefon konuşmasının aslında rüya olmadığını, az önce kapıdan içeri girer girmez daha paltosunu çıkarmadan bana uygulamalı dövüş teknikleri anlatan kardeşimin yüzündeki ciddiyetten anladım.

"Bir telefon ettiğinde yanında olabileceğim mesafede değilsin.Eskişehir uzak işte yoksa bunlara gerek kalmazdı. Neyse, bak iyice anladın değil mi?" deyip sıkıca sarıldı.

Detay konuşmak istemediği için sorgulamadım ama ne olursa olsun hayatınızda sizin için bu derece endişelenen ve sizi korumak isteyen birisinin olması büyük şans..:)

23 Ocak 2013 Çarşamba

gölge

Onu kırmış olmalı yaşamında birisi
Dinledikçe susması, düşündükçe susması...
Tek başına iki kişi olmuş kendisiyle gölgesi
Heykelini yontuyor yalnızlığın ustası

.../Özdemir Asaf

fakts


some are born great
some achive greatness
some have greatness trust upon them
...and then ... there are others...

22 Ocak 2013 Salı

my boy builds coffins


"My boyfriend at the time was making an album himself,he was in a band, and i was like 'i love you', following him round. One day he couldn't take me to the cinema because he was building a coffin for his album cover! A lot of my songs are about wanting to exorcise something, but not wanting to be so literal about it. " - Florence Welch

hazırım, başla!


21 Ocak 2013 Pazartesi

Doğanın Özü


Düzeni bozan insan oldu. Aklını uysal bir hayvan gibi kucağına almış, içinde doğduğu tabiatı dikkatle izliyordu. Hayat döngüsünün ahenkli bir ezgisi vardı. Buna uyan canlıların doğduğunu, topraktan uç verip büyüdüğünü, çiçek açıp yavruladığını ve bir gün usulca öldüklerini görüyordu. Bir mucizeydi bu, çünkü birkaç yağmurdan sonra ölen hayvanların, devrilen ağaçların, sararıp toprağa düşen otların tıpkısı geri geliyordu. Ölümün bir yenilenme olduğunu anlayan insanlar, buna yürekten inandılar. Meselenin aslı, içlerinden biri ölene kadar ortaya çıkmadı. İlk kez bir insan öldüğünde diğerleri onun etrafında toplandılar. Daha önce fark etmedikleri bir yalnızlık iliklerine kadar işleyip ürpertti hepsini. Tabiat soğumuştu. Günler geçtikçe,ölenin geride kendinden büyük bir boşluk bıraktığı görüldü. Yeni insanlar doğmuştu doğmasına, ama bunlar ölenden de, birbirlerinden de farklıydılar. İnsanlar, ölüleri gömmenin,açıkta bırakmanın,yüzlerini gündoğumuna ya da günbatımına çevirmenin hiçbir şeyi değiştirmediğini öğrendiler. Mezarlara yol tarifleri, haritalar, geri gelmeyi kolaylaştıracak şeyler koymak da bir işe yaramıyordu. O günden bu güne tabiat aynı insanı iki kere görmedi. Yenilenme falan değil,düpedüz yok oluştu bu! Tabiatı tazeleyen ölüm, insanı sadece yok ediyordu. Bunu fark edince hayranı olduğu o koca düzene kazan kaldırdı insan, ölümü reddetti.

Ayşegül Çelik - Kağıt Gemiler

12 Ocak 2013 Cumartesi

James Walsh - Start Again



We’re picking up the pieces of our lives
Slipping through our fingers as the fire fills the sky
Here comes to see a change, rise up from the grave
We’ll start again

the boxes we put people in


10 Ocak 2013 Perşembe

The National and Bon Iver - Vanderlyle Crybaby Geeks


all the very best of us string ourselves up for love

Sakız & Barbie


Ne çikolata, ne cips, -Pringles başka onu karıştırmayın- ne de şeker. Benim derdim hep sakız'dı. Harman, Destan, Turbo (evet araba çıkardı ama bence açık ara en lezzetli olan sakızdı), Şıpsevdi. Bayramlık paralarımdan harçlığıma bir servet dökmüşüm düşünüyorum da  :)

Severdi beni bakkal amca, 7 yaş grubunun daimi müşterisiydim ne de olsa. Kapıdan girdim bir gün "Bak Deniz, yeni bir kampanya başladı. Bu sakızın içinden çıkan yapışkanlı Barbie'leri albüme yapıştırıp tamamlayınca şu Barbie senin oluyor." dedi.

Barbie ve sakız kısmından sonrası net değildir hala çünkü gösterdiği Barbie'den gözlerimi alamıyordum. Şu ana kadar alınanlar hep sarışındı ve hiç esmer versiyonuna denk gelmemiştim.

Bundan sonrası koca bir yaz, o albümü tamamlama çalışmalarıyla geçti. Her yeni bulunan çıkartmada ne kadar çok seviniliyorsa, daha önce çıkmış bir tanesi çıkarsa yaşanılan hayal kırıklığı da bir o kadar fazla oluyordu. Ama yine de vazgeçmek yoktu, albüm tamamlanacaktı.

Sadece 1 tane kalmıştı, ilk gördüğüm anda beni heyecanlandıran ve albümü tamamlarsam karşılığında alacağım ödül olan. Kimi zaman umutsuzluğa kapılsam da, annemin “Bak harçlıklarınla sakız almaya devam edersen harçlık vermeyeceğiz sana” demesinden “ Artık çıkmıyor kızım bak koymamışlar onu demek ki sakızlara, bazen böyle şeyler olabilir.”ine rağmen pes etmedim, ta ki Bakkal Amca’nın “Üzgünüm Deniz,bitti kampanya” deyişine kadar.

7 yaşındaydım ama “Dünya durdu o an sanki” cümlesinin ne anlama geldiğini öğrendiğimde aklıma gelecek ilk an bu olacaktı ileride. “ Kime çıkmış bizim mahalleden birine mi? Yoksa yan mahalleden birine mi?” diyebildim. Güldü Bakkal Amca “Bilmiyorum ki kızım” dedi, sarıldı bana. Eve gittim koşa koşa, “Anne mektup yazalım hadi, sahtecilik mi yaptınız yoksa birisine çıktı mı diye soralım,n’olur? dedim. Annemin sesinin titreyerek “Tamam yazarız” diyebildiğini hatırlıyorum hayal meyal.

Akşam babam eve geldiğinde kucağında oturup sarıldım ve yaşadağım hayal kırıklığı gözlerimden yaşlar olarak inerken anlattım ona da olanları. Omuzlarımdan tuttu, gözlerimin içine baktı ve;

“Gerçekten böyle olduğu için çok üzgünüm ama hayatta böyle şeyler olacak kızım. Çok istesen de istediklerinin bir kısmını elde edemeyeceksin. Ama bu durum istediklerini elde etmek için verdiğin çabadan vazgeçirmesin seni. Sen hep ben elimden gelenin en iyisini yaptım de. Hem olmayan bir şey aslında daha güzel şeyler olacağı için olmaz bazen” dedi.

Gözyaşlarımı sildim, bir beyaz kağıt ve kalem getirip babama verdim. “Elimden geleni yaptım diyebilmem için bu mektubu yazmamız lazım baba.Senin yazın daha güzel sen yaz.” dedim.“Bir şartla ben sadece yazacağım. Sen ne yazmak istiyorsan bana onları söyleyeceksin” dedi. Kelimesi kelimesine söylediklerimi yazdı. Ertesi gün çarşıya inip postaneden gönderdik mektubu.

Mektuba bir yanıt gelmedi ama yaklaşık 1 hafta sonra,maaş gününden bir sonraki sabah, uyandığımda yastığımın kenarında üstündeki jelatini bile çıkarılmamış kutu içinde bir Barbie’nin mavi gözleri ile o güne başladım.

Aynısı değildi belki ama o kadar sevdim ki o bebeği sadece birkaç kez kutusundan çıkararak oynadım. Pek çok oyuncağım oldu, pek çok bebeğim de.Sadece o, hala vitrinde kutusunun içinde ve büyüdüğüm evde duruyor.

İstediğimizden daha güzel şeyleri hak edebilme ve kıymetlerini bilebilmemiz dileğiyle..