30 Aralık 2012 Pazar

one day like this..


what made me behave that way?
using words i never say
i can only think it must be love
oh,anyway,it's looking like a beautiful day


29 Aralık 2012 Cumartesi

2013 öncesi..


Okuduğum pek çok yazı,makale,dinlediğim arkadaş/yabancı pek çok hikayeden anladığım, çoğunluk 2012’nin bitişine 2013’ün gelişinden daha fazla odaklanmış durumda. Öyle ki son dönemlerde çevremdekilerin yaşadıkları, beni de nasıl etki altına aldıysa, ben de -onların çektikleri üzüntü ve acıların 2012 bittiğinde azalacağına,biteceğin inanmaları nedeniyle- bitsin artık demeye başladım.

Sonra, kazadaki arabanın içinden çıkınca yürüyebilmenin verdiği şaşkınlıkla bir şeyi var mı diye vücudunu yoklayan kazazede gibi, ben de düşüncelerimle beynimi yoklamaya başladım ve bu yazı çıktı ortaya..

Kötü geçti dersem gerçekten haksızlık etmiş olurum. Ama içimin rahat olması 2001 ve 2009’da sıramı ziyadesiyle savdığımı düşünmemin etkileri de olabilir. Bu iki yıl çıtayı sağolsun o kadar yükseltti ki, -umarım daha da yükselmez çıta-  bu yıl yaşadıklarımda, kazandığım bağışıklığın etkileri gözle görülür derecede.

2012’yi düşününce iki kelime altında toplayabiliyorum: “Değişim” ve "Gözlem".. Evet görünürde belki her şey aynı gibi ama kapanışa 2 gün kala bakıyorum da elimdekilerin bir kısmı yerde, bir kısmı yolun ortalarında bir yerde ardımda kalmış. Avucumda tuttuklarımla düşürdüklerimi kıyaslayınca ise şöyle bir sonuç çıkıyor ortaya; aslında elimde tuttuklarım düşürmekten korkmadıklarım, geride bıraktığım ya da attıklarım da kaybetmekten en çok korktuklarım. Değer duygumun ne kadar değiştiğini görebiliyorum. Ve bunlar için yaptığım tek şey kenara çekilmek ve dengelerin değişmesine tanıklık etmek oldu.

Kendime yakın hissettiğim kişiler ile aslında yerleri benim için hep ayrı olan ama zaman zaman görüşmeyi ihmal ettiğim kişiler sanki bu sefer bir aradaydı ve 2012 bana hepsinin yerlerinin neresi olması gerektiğini göstermiş, şimdi anlıyorum..

Hani bir ara öyle bir dönem olur ki “Bu kadar yanlış seçimler yapıyor olamam, yoksa yapıyor muyum?” girdabı olur, bunu sorgulamayı en azından olayın mantığının ne olduğunu bulmanın ve kendime yüklenmeyi bırakmanın verdiği huzur var..

Kendimle ne kadar uzun zamandır yalnız kalmamışım, onu dinlemeyi ne kadar ihmal etmişim.  Aslında beni anlayan en iyi arkadaşım kendime değil de ne kadar çok başkalarına ne yapmalıyım diye sormuşum.

2013 seni büyük umutlarla,heyecanlarla,mutluluklarla bekliyorum.. 
Beraberinde payıma düşeni getir lütfen :)


Castle House Island.. Dublin,Ireland


18 Aralık 2012 Salı

my shadow


And when you're running out of timeThat's when you hitch your star to mine

bookstep


kirpi ağacı ve normal




Kirpi Ağacı demişler kendilerine.. Yaptıkları müziğin sağlamlığını ve kalıcılığını ağaca, parçalarını da kirpilere benzetirim Porcupine Tree’nin. Çünkü;


Kirpi toprak içine açtığı tünellerde, kovuklarda barınır, yalnızca geceleri etkindir, çok zehirli böcek ya da yılanları avlayabilir ve pek çok zehre insanın dayanabildiğinin 7 katı daha dayanıklıdır.


Porcupine Tree parçalarının sözlerini, anlatmak istediklerini gecenin sessizliğinde, kendi kovuğunuza çekildiğinizde, her biri ortalama 7-8 dakika süren yolculuklara tek başınıza çıktığınızda anlayabilirsiniz. Ağır, çoğu zaman sizi rahatsız eden, bir yerlerde gizlediğiniz duyguları açığa çıkaracak sözleri ile yüzleşmeye hazılıklı  olmanız gerekir. Müziği ile başlayan sevme hissi, sözleri ile aniden çıkan kirpi dikenleri gibi dokunduğu yerleri acıtabilir.


“Progressive Rock nedir?” sorusuna en güzel yanıtları bulabilirsiniz: Sözler,vokaller, - benim gibi tekrarlanan ritimlerden sıkılan birisiyseniz-  şarkı içerisinde yapılan geçişlerle 15 dakikanın nasıl geçtiğini anlayamayacağınız kadar dinamik melodiler.. Grubun vokali ve hatta pek çok fikrin başladığı kişi Steven Wilson da bu grupta belirtilmesi gereken ayrı bir detay.


İşte böyle günlerden bir gün bir şarkılarında “Normal” kavramını incelemişler. Aslında kendimizi oynadığımızı, herkesin yapması gerekeni yaptığını, tüm dünyanın bu şekilde ruhsuzlaştığını ama bunun nasıl da normal olarak algılandığını anlatmışlar. Sıkılınca olduğu yerde durup, ellerini kavuşturup somurtarak oradan uzaklaşmayı dileyen normal bir çocuk olmak yerine ; daha yaşlı, inişleri çıkışları olan ama daha duygusal bir birey olabilmeyi istemişler.




Şarkı ile ilgili ilginç bir nokta da “in absentia” albümündeki “Trains” şarkısının 3:52-4:25 arası melodik kısmını “Fear of a Black Planet” albümündeki “Sentimental” parçasında kullanıp, Sentimental’daki nakaratı da olduğu gibi “Normal” parçasına taşımışlar.

Şu şekilde arka arkaya dinlerseniz fark edeceksiniz:


Şu da dinlemeye yeni başlayacaklar için bonus olsun



(*sufflör sitesi 18 Aralık 2012'de yayımlanan yazımdır.)

15 Aralık 2012 Cumartesi

Let's go and watch the sun rise


La Luna


"Deniz olmasaydım bir animasyon karakteri olmak isterdim" demiştim ve masadakiler anlamsız gözlerle bakmışlardı. İşte belki bununla bir parça anlatabilirim nedenini..

13 Aralık 2012 Perşembe

Raphael - Caravane


It’s that i have tears in my eyes
That our hands don’t hold together anymore
Me, too i tremble a little bit
It’s that i no longer wait

It’s that we’re going to resume the road
It’s that we’re nearby to the night
It’s that this world has the vertigo
It’s that we’re going to be some day punished.
It’s that i crawl like achild
It’s that i don’t have any shirt anymore
It’s the good God who makes us
It’s the good God who ruins us
It’s that nothing can happen
Since it needs to be justice
I was born in that caravan
And we leave, go come
Go come
And beacuse my skin is the only thing that i have
That soon my bones will be in the wind
I was born in that caravan
And we leave, go come
Go come
Tu lu tu, tu lu tu...
Go come
Tu lu tu, tu lu tu...

Trafik Işıkları




Dün gece itibariyle artık yeni bir ailem daha oldu. Çok güzel amatör ruhlu bir blogun bir üyesi olacağım. Müziğin benimle buluşturduklarını, açığa çıkardıklarını ben de okuyan birileri olursa onlarla buluşturmaya çalışacağım kendi çapımda.. Müzik benim hayatımın en önemli parçası, yemek-içmek hatta çoğu zaman nefes almak gibi ama bu kısım hobi şimdiden belirteyim, bir iddaam yok.

Eleştirin tabi, ama kırmadan olur mu? Zira henüz cesaret toplama aşamasındayım :)
Hem sevinçli hem de gergin olma ruh hallerini bir arada yaşamayalı uzun zaman olmuş şimdi anlıyorum. 

Kendimle ilgili sorulmadığı sürece detay paylaşmaktan hoşlanan biri değilimdir. İnsan; işi ne kadar özelinin dışında tutsa da, ya huyuna suyuna bulaşıyor ya da iş değil bu deyip ters psikoloji mi geliştiriyor bilemiyorum. Günümün çok büyük bir kısmında insanların hikayelerini dinleyip, 1 saat gibi bir zaman diliminde kişilerin o işe uygun olup olmadıklarını anlamaya çalışıyorum. Hem sorumluluk var, hem de her gün yeni hikayeler dinlemek çok zevkli evet, ama bunu anlamak için insanlara o kadar çok soru soruyorum ki sosyal hayatta soru sormaya başladığımda "Karşımdaki mülakata girmiş gibi hissediyor mu?" diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Veya sadece insanları dinliyor olmam onlarda ne kadar ilgisiz,soğuk gibi bir etki yaratabiliyor zaman zaman. Küçükken de hep dinlemeyi ve insanları izlemeyi, onların davranışlarını incelemeyi, neden böyle davrandı acaba şimdi? kısmını bulmayı çok severdim. Büyüdüğümde de pek bir şey değişmedi. Hala koca masada oturup kocaman bir sohbet esnasında kim ne söylüyor, ne diyor,ne anlatmak istiyorculuk oynuyorum :)

Nereye bağlayacağım konusuna gelince; site yöneticisi benden 4 satırlık bir biografi göndermemi istedi. İşte yukarıdaki satırlar da böyle açığa çıktı. Klasik "Ama ben kendimi nasıl anlatacağım ki? Ne yazacağım ki?" noktasına takılmanın bir işe yaramayacağını fark edip yardım istemeye karar verdim. Hem kalemi kuvvetli hem çok çatlak hem de en güvendiğim arkadaşlarımdan birisine sordum

Önce şöyle bir yanıt geldi:
Vurmayı ve oturmayı sevdiğinden midir nedir bilinmez cajon çalar, aynı anda çok işe odaklanabilir,kulağında sevdiği birinin/grubun sesi yoksa rapor yazamaz ama işe alım yapabilir. Tek başına konser sever. Müzikleyatarkalkar. Dik yürür.Potaya doğru hoplamayı sever,topları potadan geçirmeyi de.Renkli muffin kaplarıyla deneysel tatlar yaratır.Mutfakta çocuktur.Oyuncak mutfak aletlerinin kullanılabilenlerini özenle arar,bulur.

Sonra da şunları ekledi:
Mutfakta çocuk.. diye başlayan cümle muffinliden önce geçsin bence. Mutfakta bölümü olsun. Ekonomiye bakış açını da trafik ışıklarıyla karşıdan karşıya geçmeyi becerme zaman yönetimi arasındaki becerini vurgula :p Anımsar mısın, Mecidiyeköy'de şuradan yürürsek şuradan şu kadar geçeriz ışık şöyle yanar demiştin.

Yazdığı şeyler elbette çok güzeldi. Fikirlerini önemsediğin bir kişinin bakış açısından kendini okumak çok değişik bir duygu.
Ama ikinci mesajdaki son kısma takıldım. Sabahtan beri düşünüyor, inanın hafızamı zorluyorum ama hatırlayamıyorum. Bazen sizin farkında olmadan söylediğiniz birkaç kelime bütünü insanların kafasında, algısında nasıl etkiler yaratıyor. Herkes birbirinden ne kadar farklı.. Kelimeler çok güçlü, hem de sandığımızdan da çok..

8 Aralık 2012 Cumartesi

The Smiths Bus


Kayıp Yıldız


Seninle ben
Yolunu kaybetmiş iki yıldız gibi
Dolaşıyoruz dünyada
Senden daha parlak bir yıldız yok
Dönüyorum ... Dönüyorum etrafında

Artık saatler
Aylar, yıllar
Bir olmuş
Durmadan bana karşı işler
Kısacık ömre hapsederler

Ne dersen de hayat için
Bugün var yarın yok bizim için
İstersen gör, ister akıp geçsin
Bir bakmışsın koca bir ömrü tüketmişsin
Belirsiz bir hayalin peşinde

Gündüz vakti
Her şey uzak, her şey rüya gibi
Yürüyorum sokaklarda
Her bir an
Her bir saat bir umut görmek için
Görmek için seni bir daha...

Senden başka
Sığınmak için bir liman yok
Bu sefer bir başka...

Ne dersen de hayat için
Bugün var yarın yok bizim için
İstersen gör, ister akıp geçsin
Bir bakmışsın koca bir ömrü tüketmişsin
Belirsiz bir hayalin peşinde

Eski dostlar, bildiğim herkes
Sanki bir olmuş, bizi konuşurlar,
Beni sensizliğimle vururlar...

6 Aralık 2012 Perşembe

out of time


Hani bazen sadece konuşmaya, birisinin sizin anlattıklarınızı gerçekten dinlemesine ihtiyacınız olduğu, nefes alamadığınız zamanlar vardır. Anlatırken daha söze girer dinleyen kişi ya da kimi zaman gerçekten sabredip, sonuna kadar dinler ve konuşmaya başlar. Ama söylediklerini birleştiremezsiniz ya da içinizi daha da huzursuz eder. İşte ilk burada olayı özetliyor şarkı.

nerede o aşk şarkıları
bizi hürleştirecek
çok fazla insan kırgın
her şey yanlış
bilmiyorum aşka ne olacak peki
ama şimdi hayal kurmaya başlarsak
tanrı biliyor ki bu bulutlardan uzaklaşmayız

Evet aslında o an kişi sizi dinlemez, yaşadıklarınızı kendi kırgınlıklarından bağımsız yorumlayamaz ve aslında sizinle değil kendisiyle konuşur, sizinle akıl değil kendi hikayesini paylaşır.

“Ne ara böyle olduk? Eskiden de bu kadar zor muydu sevmek? Neden bu kadar korkuyoruz?” soruları zihinde dönmeye başlayınca siz de artık o dialogun dışına çıkar, kenara çekilir, düşünmeye başlarsınız. Arkadaşınıza teşekkür eder, oradan uzaklaşmayı istersiniz. Kulaklıklarınızı takar, cebinizdeki müzikçaların tuşuna basarsınız. Fonda “out of time”ı dinlerken yürür, bir yandan da bu sorulara yanıt bulmaya çalışırken bir bankın kenarına ilişirsiniz. Kafanızı gökyüzüne kaldırıp, derin bir nefes çeker,etrafı izlemeye başlarsınız.
  
son zamanlarda o kadar meşguldün ki zaman bulamadın
açmak için zihnini
ve izlemek için dünyanın zarifçe taşmasını zamanın dışına


Belki soğuk hava, belki de güneş ışığı iyi gelir, tekrar nefes aldığınızı hisseder,vücudunuza yayılan huzuru farkedersiniz.  Şu sözlerdeyken yakalarsınız şarkıyı kulaklarınızda.

gün ışığını hisset yüzünde
bir bilgisayarda artık
gidenler gelecekte, uzay kadar uzakta

Her şeye rağmen bir gülümseme kaplar yüzünüzü. Şarkı amacına ulaşmış, sizi uzaklaştırmayı başarmıştır.
Ve artık son sözlerini söyler.

bana hayal kurmadığımızı söyle
ama kalmadı mı zamanımız?
zamanın dışındayız

zamanın dışında