24 Eylül 2013 Salı

şekil

Otomatik pilotta işe giderken yanımdan geçenin -kulağımdaki müziğe rağmen- duyabileceğim desibelde serzenişi ile ayılıyorum: “Acaba üstündeki tişörtün ne anlama geldiğini biliyor mu?”

Şöyle bir bakıyorum ve geçiyorum, ne denir ki.. Sonra aklıma takılıyor; üstümde siyah klasik bir etek, topuklu ayakkabı ile o “dark side of the moon” tişörtü olmasa yine aynı şeyi söyler miydi?



Sonra konsere gidişimiz aklıma geliyor çocukluk arkadaşımla. İTÜ Arena’ya doğru ilerlerken, sahilde cips&ice tea partilerimizde konuştuğumuz şeylerin bir kısmının gerçek oluşuna ilerliyoruz. 2miz de çok heyecanlıyız. Ben resmen bir hafta öncesinden ne giyeceğimi kararlaştırmışım. En sevdiğim çiçekli tulumum var üstümde onda da Liverpool forması.

Metroda bir grup var yanımızda; hepsinin üzerinde The Wall tişörtü. Muhabbettimize kulak kabartmış olacaklar ki anlıyorlar konsere gittiğimizi. Bir süre bizi güzelce süzdükten sonra yüzlerindeki ifadeden onların gözünde “abi süper konserdi ya Roger Waters bomba! Ay em et İTÜ Arena” kategorisine çoktan geçmişiz. Arkadaşımla bakıp birbirimize gülüyoruz.

O çiçekli tulumlu futboldan zerre anlamayan kız, uğruna konser saati değiştirecek kadar koyu bir Liverpool taraftarı olduğunu biliyor mesela Roger Waters’ın. Yanındaki arkadaşı ise konuyu bitirip çoktan kenara koymuş…



Aslında genel sıkıntımız bu, hayatın her alanında; müzikte, sanatta, siyasette ve hatta sporda konu taraf olmak ise konunun aynı tarafında olduklarımıza karşı bile anlayışlı olamayışımızdan değil mi bunca hadise?





2 Eylül 2013 Pazartesi

basit

Bir çocuğun rengarenk balonları gördüğünde
attığı ilk çığlık
Pamuk helvanın tadındaki büyünün
dilde kalan pembeliği
Asla bitirilemeyen
elma şekeri
Bir jelibon tarlasında
sepetle gezmek
Bir kuş kanatlanırken
yakalamak için uzattığın eldeki inanç
Kaldırımın köşesinde
düşmeden yürümenin verdiği gurur

Bu kadar basitleşecek her şey
Göz göze gelebildiğimizde