25 Nisan 2013 Perşembe

hellas


Mike Amca'nın motorsiklet tamirhanesinde kiralık olan tek arabanın torpidosundan bir CD kabı çıkıyor. Her klasik yolculuğumdaki gibi copilotum.. Hepsi isimsiz CDleri sırayla deniyorum ne var ne yok diye... Sadece ağaçların ve biz 3 kafadarın olduğu ada yolunda ilerlerken bu şarkı arka fonda çalmaya başlıyor. Birbirinden farklı müzik türlerini seven bu 3 kişiyi aynı anda susturuyor. CD çizik, ilk takılmada herkeste aynı endişe "devam edecek mi, ne olur bitmesin?!" diye mırıldanıyoruz.
Şarkı 2 kez daha takılıyor; "olsun, hadi bir kez daha dinleyelim" diyoruz ama bu sefer çalışmıyor. 

İnadım tutuyor, "ben bu CDyi alıyorum, hakkını helal et Mike Amca diyorum" içimden...  

Eve gelince kolonya ile temizleme ve hatta buzluğa koyma dahil bildiğim tüm taktikleri deniyorum.Pek umudum yok açıkçası, sadece "7 numaralı şarkı 1 kez çalışsın lütfen" diyorum play'a basarken. Ve şarkı çalmaya başlıyor, salondan elimde laptop büyük bir deparla odaya koşup Shazam'a yetecek kadar dinletebiliyorum ve işte bu şarkı çıkıyor.

Kavala'nın ve Selanik'in ve Thassos'un anılarını 3 dakika 59 saniyeye sığdırabilmenin haklı gururu ile güzel bir kupa çay eşliğinde arkama yaslanıp play'a basıyor ve anılarımıza selam duruyorum...

14 Nisan 2013 Pazar

"çaresizliği hayatınızda hiç tatmamışsınız"


Kanserin en önemli tedavi aracı yurt dışındaki o ilaç değil, "kişinin kendi içindeki yaşama umudu". Bir hareketle onu yok ettiniz, tebrikler!

“Çaresizliği hayatınızda hiç tatmamışsınız” diyor ya hani, evet maalesef bazı insanlar başkalarının yaşadıklarını ya da hatalarını görüp ders çıkaramıyor. İlla ki kendilerinin ya da çevrelerinde çok sevdiklerinin başına aynı şey gelmeli , canları iyice acımalı ki o zaman anlayabiliyorlar sadece.

O kişi ve onun gibiler;

Doktorun “Bakın kesin etki eder diyemiyoruz bu ilaç yeni çıkmış, imkan varsa getirtin deneyelim” cümlesindeki “yeni çıkmış” kelimelerini bile bir umut ışığı, bir kurtuluş olarak görecek hale gelmedikleri,


“Artık yapılabilecek hiçbir şey yok, son günlerini rahat bir şekilde geçirsin eve götürün” cümlesini duyduktan sonra doktorun yanında ağlayıp, gözyaşlarını silip hastalarına aynı cümleyi “Artık seni eve götürebilirmişiz” olarak değiştirmek zorunda kalmadıkları,


“Günden güne eriyordu. Elimizden hiçbir şey gelmiyor, çarezisce o zamanın gelmesini bekliyorduk. Her telefonda yüreğimiz ağzımıza geliyordu.”  cümlesi ünlü bir yazarın romanında değil de bizzat kendi hayatlarında geçmedikleri,


Her gece dua ederken, aynı zamanda yardım istedikleri güce isyan etme arasında gidip gelmedikleri,


Hayattan çok daha ötesini sorgular hale gelmedikleri


sürece bunu anlayamayacak…

Bunların hepsinin ne demek olduğunu deneyimlemiş, canı yanmış biri olsam dahi “umarım aynısı sizin başınıza gelir” diyemiyorum "çünkü hala insanım".


9 Nisan 2013 Salı

gümüş gecelik



- Ateş büyüyor, dedi adam.
- İnsan eti, dedi şaman. Her zaman yavaş yanar.
- Bu yanan hangisi? Benim bedenim mi dedi kadın, meraklıydı.
- Biliyorsun, aşk önceliklidir! dedi şaman: Fakat bir o kadar da zarif... Sırayı hep bedene verir.
- Bedenimin yanmasını istemiyorum! diye bağırdı kadın. Korkmuştu. Bedenimin çıkıp gitmesini istemiyorum ben!

Hiç ihtiyatsız gülümsedi şaman; ıtırlar, hanımelleri ve sondan kurulup, başa yaslanmış cümleler doldurdu geceyi, fısıldadı:
"Bedenin zaten çıkıp gitmiş. Bu yanan sadece aşkın. Sen onu bedenin sanıyordun."


Korku ve Arkadaşı - Ayşegül Çelik

2 Nisan 2013 Salı

daughter @saloniksv


utangaç ve alçak gönüllü olmanın ne güzel özellikler olduğunu gösterdiler bu gece...