21 Şubat 2013 Perşembe

scar tissue


Yapabildiğim tek şey uyuşmuş bir şekilde, insan olmayan bulabildiğim tek odada uzanıp müzik dinlemekti. Gelen herkes beni de görmek isteyince odadan çıkıyor sonra koşarak kaleme geri dönüyordum.

Her kafadan bir ses, herkesten farklı öğütler. Hemen hepsi sorumluluklarım ve artık artacak sorumluluklarım üzerine kuruluydu. Anneme destek olmamın, en büyük çocuk olmanın ve iki kardeşimi kollamamın finalde de yakında gireceğim ünivesite sınavının önemi .. Boş boş bakıp elimden geldiğince artık ezberlediğim, sadece kelimelerin yeri değişen nutuklara kafa sallıyordum. Yine böyle çaresiz bir anımda biri tuttu kolumdan, “Gel seninle biraz kız kıza konuşalım” dedi. Kafamı kaldırdım Özden Teyze’ydi.

Özden Teyze babamın en yakın arkadaşlarından biridir.Geriye dönüp bakıyorum da yaş –jenerasyon  durumunu da göz önüne alırsak açık ara tanıdığım en manyak insandır. (Bir iddaa sonucu arabasıyla 200 basarken direksiyon hakimiyetini kaybedip, takla atan ve hurda olan bir araçtan çıkmayı başarıp, yardım istemeye giderken –sonradan 4 kaburgası ve 2 omurunu kırmış olduğunu öğrendik ve 5 ay kımıldaman yattı- topuklu ayakkabılarının arabada kaldığını hatırlayıp, geri dönüp, ayakkabılarını alıp yine de kapıyı kilitleyen bir kişiden söz ediyorum.) Onun da herkesin söylediği klasik şeyleri söyleyeceğini düşünürken sigarasını yaktı ve bana şunları söyledi:
“Herkes sana sorumluluklarını ve kendini bilmenin önemini anlatacak. Senin ne kadar güçlü bir kız olduğundan girecek, daha çok çalışman, yeri geldiğinde kardeşlerine baba, annene hayat arkadaşı olman gerektiğinden ve en önemlisi hep yanında olacaklarından bahsedip duracak. İşin acı yanı güzel kızım, kimse senin yanında olmayacak. Bırak hepsini, sen yeterince sorumluluk aldın. 11 aylık bu süreçte, herkesin bu dediklerini yeterince yaptın ve görevi başarıyla tamamladın. Senin yapabileceğin bir şey yoktu ve zamanda geri dönebilsen bile bu yine yaşanacaktı ve sen bir şeyleri değiştiremeyecektin. Emin ol baban da böyle olsun istemedi ama bu böyle işte. Hani bir yerin yanar ve o yara bir şekilde iyileşir ama bir iz kalır. Her baktığında kimi zaman tebessümle kimi zaman da için acıyarak o yaraya bakarsın. İşte bu da ruhunda iz kalacak olan bir yara, ömür boyu taşıyacaksın. Fark; sadece sen aynaya baktığında göreceksin, belki bir gün birisi ya da birileri ile karşılaşacaksın ruhunda benzer bir yara olan. Bir tek onlar anlayacak ancak senin ruhuna gerçekten bakmayı başardıklarında. Vücudundaki yarayı nasıl iyileştiriyorsan önce,  bu yarayı da iyileştirmek zorundasın. O yüzden salla herkesi. Okula, dershaneye gitmek istemiyorsan gitme bırak es geç bu seneyi, girme ÖSS’ye. Hayatın boyunca ne yaparsan yap yine memnun edemediğin insanlar, seni sürekli eleştiren bir topluluk olacak. Söyleyebileceğim tek şey sorumlulukların arasına sıkışıp kendin olmayı, hayallerini unutma. Çünkü ne olursa olsun zaman ve hayat akmaya devam edecek.”
Bu konuşmanın, ve o anda kasetçalarda arka fonda çalan şarkının önemini anlamam biraz zaman alacaktı.

Bugün tam 12 yıl oldu. Yara izime baktığımda gördüğüm şeye halk arasında “Kabullenme” deniyor. Ben ise ona “Scar Tissue” diyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder