Ne çikolata, ne cips, -Pringles başka onu
karıştırmayın- ne de şeker. Benim derdim hep sakız'dı. Harman, Destan, Turbo
(evet araba çıkardı ama bence açık ara en lezzetli olan sakızdı), Şıpsevdi. Bayramlık
paralarımdan harçlığıma bir servet dökmüşüm düşünüyorum da :)
Severdi beni bakkal amca, 7 yaş grubunun daimi
müşterisiydim ne de olsa. Kapıdan girdim bir gün "Bak Deniz, yeni bir
kampanya başladı. Bu sakızın içinden çıkan yapışkanlı Barbie'leri albüme
yapıştırıp tamamlayınca şu Barbie senin oluyor." dedi.
Barbie ve sakız kısmından sonrası net değildir hala
çünkü gösterdiği Barbie'den gözlerimi alamıyordum. Şu ana kadar alınanlar hep
sarışındı ve hiç esmer versiyonuna denk gelmemiştim.
Bundan sonrası koca bir yaz, o albümü tamamlama
çalışmalarıyla geçti. Her yeni bulunan çıkartmada ne kadar çok seviniliyorsa,
daha önce çıkmış bir tanesi çıkarsa yaşanılan hayal kırıklığı da bir o kadar
fazla oluyordu. Ama yine de vazgeçmek yoktu, albüm tamamlanacaktı.
Sadece 1 tane kalmıştı, ilk gördüğüm anda beni heyecanlandıran
ve albümü tamamlarsam karşılığında alacağım ödül olan. Kimi zaman umutsuzluğa
kapılsam da, annemin “Bak harçlıklarınla sakız almaya devam edersen harçlık
vermeyeceğiz sana” demesinden “ Artık çıkmıyor kızım bak koymamışlar onu demek
ki sakızlara, bazen böyle şeyler olabilir.”ine rağmen pes etmedim, ta ki Bakkal
Amca’nın “Üzgünüm Deniz,bitti kampanya” deyişine kadar.
7 yaşındaydım ama “Dünya durdu o an sanki” cümlesinin
ne anlama geldiğini öğrendiğimde aklıma gelecek ilk an bu olacaktı ileride. “ Kime çıkmış
bizim mahalleden birine mi? Yoksa yan mahalleden birine mi?” diyebildim. Güldü
Bakkal Amca “Bilmiyorum ki kızım” dedi, sarıldı bana. Eve gittim koşa koşa,
“Anne mektup yazalım hadi, sahtecilik mi yaptınız yoksa birisine çıktı mı diye
soralım,n’olur? dedim. Annemin sesinin titreyerek “Tamam yazarız”
diyebildiğini hatırlıyorum hayal meyal.
Akşam babam eve geldiğinde kucağında oturup sarıldım ve
yaşadağım hayal kırıklığı gözlerimden yaşlar olarak inerken anlattım ona da
olanları. Omuzlarımdan tuttu, gözlerimin içine baktı ve;
“Gerçekten böyle olduğu için çok üzgünüm ama hayatta
böyle şeyler olacak kızım. Çok istesen de istediklerinin bir kısmını elde
edemeyeceksin. Ama bu durum istediklerini elde etmek için verdiğin çabadan
vazgeçirmesin seni. Sen hep ben elimden gelenin en iyisini yaptım de. Hem
olmayan bir şey aslında daha güzel şeyler olacağı için olmaz bazen” dedi.
Gözyaşlarımı sildim, bir beyaz kağıt ve kalem getirip
babama verdim. “Elimden geleni yaptım diyebilmem için bu mektubu yazmamız lazım
baba.Senin yazın daha güzel sen yaz.” dedim.“Bir şartla ben sadece yazacağım. Sen ne yazmak istiyorsan bana onları
söyleyeceksin” dedi. Kelimesi kelimesine söylediklerimi yazdı. Ertesi gün
çarşıya inip postaneden gönderdik mektubu.
Mektuba bir yanıt gelmedi ama yaklaşık 1 hafta sonra,maaş gününden bir
sonraki sabah, uyandığımda yastığımın kenarında üstündeki jelatini bile
çıkarılmamış kutu içinde bir Barbie’nin mavi gözleri ile o güne başladım.
Aynısı değildi belki ama o kadar sevdim ki o bebeği
sadece birkaç kez kutusundan çıkararak oynadım. Pek çok oyuncağım oldu, pek çok
bebeğim de.Sadece o, hala vitrinde
kutusunun içinde ve büyüdüğüm evde duruyor.
İstediğimizden daha güzel şeyleri hak edebilme ve
kıymetlerini bilebilmemiz dileğiyle..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder